Ölüme Bağlı Tasarruflar Nelerdir?İlgili bir kimsenin yapmış olduğu sözleşme eğer sözleşmeyi yapan kimsenin ölümü ile birlikte geçerlilik kazanıyor ise; o halde bir ölüme bağlı tasarruftan söz ediliyor demektir. Örneğin; satım sözleşmesinde siz para verirsiniz mağaza çalışanı da size verdiğiniz fiyatı karşısındaki isteğinizi verir ve işleminiz sonlanmış olur. Ancak bir miras sözleşmesinde ilgili muris vasiyetname düzenleyerek sizin mirasçı atadı ise; vasiyetname biter bitmez size verilen miras payına sahip olmazsınız. İşte burada bir ölüme bağlı tasarruftan söz edilir. Çünkü; ilgili sözleşmenin geçerli olmaya başlaması için mutlaka vasiyetnameyi düzenleyen kişinin ölmesi, vefat etmesi beklenir. Ölüme bağlı tasarruflar medeni hukuk dünyasında iki farklı başlık altında toplanmaktadır. Bunlar sırası ile;
- Miras sözleşmesi,
- Vasiyetname, şeklindedir.
Miras Sözleşmesi Nedir, Sonuçları Nelerdir?İlgili murisin ölmeden evvel başkaları ile yapmış olduğu sözleşmeye miras sözleşmesi adı verilir. Ancak miras sözleşmesi murisin tek başına yapabileceği bir işlem değildir. Ancak iki tarafın anlaşması ile yapılabilir olup; geçerlilik kazanması için ilgili muris sayılan kimsenin vefatı beklenir. Miras sözleşmesinin yapılması lakayt bir iş değildir. Yani iki kişi karşılıklı oturarak hadi miras sözleşmesi yapalım, diyemez. Medeni hukukta çok az sayıda şekilde şartı aranan işlemler vardır ki bu işlemlerden biri de miras sözleşmesidir. Yani; mutlaka miras sözleşmesi yapacak olan iki kişinin bu işlemi noter huzurunda resmi bir şekilde yapıyor olması gerekir. Aksi halde yapılan miras sözleşmelerinin tamamı hukuk dünyasında var olan yatırım türlerinden yokluk ile anılırlar. Bu tarz işlemler yok hükmünde olur. Aynı şekilde miras sözleşmesinin yapılabilmesi için mutlaka her iki tarafından ehliyet bakımından tam ehliyete sahip olmaları beklenir. Yani;
- Ayırt etme gücüne sahip,
- Ergin,
- Kısıtlı olmayan, kimselerin ancak karşılıklı anlaşma ile noter huzurunda resmi şekilde yapmış oldukları miras sözleşmeleri hukuken uygun sayılır ve murisin ölümü ile gerekli sonuçlarını doğurur.
Aynı şekilde miras sözleşmesinde tam ehliyetli olması beklene iki tane de şahit yani tanık gereklidir. Bu tanıklar; ilgili sözleşme taraflarının ve noterdeki resmi miras sözleşmesi aşamalarının tamamının olması gerektiği usullerde ve her iki tarafından hakikaten beyan etmiş oldukları şekilde işlemlerin sonlandırılmış olduğuna şahitlik etmeleri beklenir.
Hukuksal işlemlerin geçerliliklerini ifade eden bir alt başlık olarak hukuksal yatırım türlerinden söz edilebilir. Ancak hukuksal yaptırım türleri konusunu tam olarak kavrayabilmeniz için mutlaka medeni hukukta yer alan kişileri ve kişilerin ehliyetleri konusuna hakim olmanız; sınırlanma sebeplerini bilmeniz; veli, vasi ve kayyım atanması halinde kişilerin ve bu temsilcilerin davranış biçimlerini öğrenmeniz gerekir. Aksi halde; hukukta yaptırım türleri sizler için karmaşık görünebilir. Yaptırım türleri uygulama üzerinde beş tane olsa da teorik olarak dört ana başlık altında toplanmıştır. Şimdi, bu başlıkların tamamını sırası ile öğrenelim.
Hukukta Yokluk Nedir?
Yaptırım türlerinden ilki olarak sizlere yokluktan bahsedeceğiz. Yokluk esasen; hukuk dünyasında hiç ortaya çıkmamış olan bir konuyu ifade eder. Yani hukuk dünyasında ilgili işlem hiç doğmamış gibi görünür. Eğer yokluk ise; ilgili işlemlerin kurucu unsurlarında sorun var, demektir. Nasıl mı?
- Bir evlilik resmi memur önünde yapılmaz ise; yoktur. Yani hukuken o evlilik hiç olmamış gibidir. Bu tarz çiftler anlaşamaz ve mahkemeye ayrılmak için davada açmaya kalkarlar ise; mahkeme, siz böyle bir dava açmaya elverişli şartları taşımıyorsunuz, zaten evli değilsiniz, cevabını verir. İmam nikahlı evlilikler gibi.
Yokluk hukuk dünyasında süresi yani zaman aşımı olmaksızın ileri sürülebilecek bir meseledir. Ve nihayetinde; hakim re’sen de duruma müdahale edebilir ve yokluk ile alakalı olarak ilgili kişileri bilgilendirebilir. Unutmayın; hukukta yokluk var ise; yokluk konusunu oluşturan işlem hukuk dünyasında hiç var olmamıştır. Hakikaten yok hükmündedir. Ve yokluk denildiği anda akla gelmesi gereken; kurucu unsurların eksiliğidir. Hangi hukuki işlemin olduğu önemli olmaksızın bir işlem de kurucu unsurlar eksik olur ise; hukuken o işlemlerin tamamı yoktur.
Hukukta Butlan Nedir?
Hukukta geçersizlik hükümlerinden biri de butlandır. Butlan asıl olarak hükümsüzlük, geçersizlik anlamı taşıyor olsa da iki farklı çeşidi vardır; mutlak mutlan ve nispi butlan şeklinde bilinirler. Butlanın oluşması kurucu unsurların eksikliği, zorunlu unsurların eksikliği gibi önemli sebepler neticesinde meydana gelir. Ancak butlan yokluk kadar net çizgileri içerisinde barındırmaz. Yani hukuk dünyasında işlemin hiç doğmamış olduğunu söylemek hatalı olur. Ancak butlan da yokluktan farklı olarak; ilgili işlemin hukuk dünyasında doğduğunu ancak bu doğumun ölü bir doğum olduğunu ifade etmektedir. Nasıl ki bir cenin tam ve sağ doğmak kaydı ile hak ehliyetini kazanıyordu ancak; cenin ölü doğar ise herhangi bir hak ehliyetini alamıyordu ise; butlanda bu şekildedir. Hukuk dünyası başta ilgili işlemi geçerli sayacağını düşünür ancak işlem neticesinde bakılır ki; kurucu veya zorunlu unsurlar yahut da her unsur eş değer zamanlarda eksiklik gösterir ve bu neticede işlem butlan sayılır. Doğacaktı ama doğamadı da denilebilir. Beklenen durum gerçekleşmedi veya gerçekleşmesi asıl olarak olması gerektiği şekilde gerçekleşmedi, gibi açıklanabilir. Butlan konusu biraz karmaşıktır ancak örnekler arttırılır ise çok daha net kavranabilir. Örnek olarak yoklukta verdiğimiz evlilik sürecine değinelim. Şöyle ki;
- Ahmet ile Ayşe evlenme sürecine girdiler ve nihayetinde resmi nikahın kıyılacağı gün geldi.
- Evlilik akdi sırasında; sözlü olarak evet denildi, resmi evlendirme memuru veya da vekili karşısında işlem yapıldı, imzalar atıldı ve iki farklı cinsiyet var. Bu durumda bir evlenme akdinin gerçekleştirilebilmesi açısından gerekli olacak tüm kurucu unsurların tamamlanmış olduğunu görüyoruz. Yani hukuk dünyasında bu işlem artık doğdu ve nikah kıyıldı. Bu boşanma işlemi artık yalnızca hakim önünde hukuksal olarak neticelendirilebilir. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak Ahmet evlenme akdi gerçekleştiği sırada bir başka resmi nikah ile evli idi ve bunu kimse anlamadı, olayı sahte belgeler ile kapattı ise ne olacak? Ahmet’ in iki farklı resmi nikah kıydı eşi mi olacak, hayır. İşte burada aklınıza gelmesi gereken şey butlandır. Hukuk dünyasında bir işlem tüm zorunlu unsurları ile kuruldu ve doğdu ancak Ahmet evli ise işleme ne olur, işlem ölü doğmuş olur. Ölü doğmuş bir cenin nasıl ki hak ehliyetini kazanamaz ise burada Ahmet de Ayşe’nin resmi nikahlı eşi olamaz çünkü o zaten evli, işlem geçersizdir, butlandır, denilir.
- Anlaşıldığı üzere; butlanda kurucu unsurlarda bir sakatlık yoktu; zorunlu unsurlarda bir sakatlık vardır. Bu sebepledir ki bir olay içerisinde butlan olup olmadığını bilmeniz için ilgili olayın kurucu ve zorunlu unsurlarını tanıyor olmanız şartı aranır.
Butlanın Sonuçları Nelerdir?
Yukarıda da defalarca kez belirttiğimiz gibi butlanda bir hukuki işlem doğmuştur; ancak bu doğum bir ölü doğumdur. Bu sebepledir ki;
- İşlemler vardır ancak geçersizdir.
- Butlan her iki taraf arasında, bu söz konusu akit ile ilgilenen her birey tarafından veya hakim tarafından re’sen ileri sürülebilir.
- Butlanın ileri sürülebilmesi için belirlenmiş bir zaman sorunu yoktur. Butlan her vakit, her zaman işlem üzerinden de ne kadar süre geçer ise geçsin ileri sürülebilecektir.
Zilyetliğin korunması, zilyetlik davaları ile sağlanmaktadır. Ancak her zilyetlik Davas aynı konu ile başlamaz ve nihayetinde zilyetlik davalarının sonuçları da aynı neticeleri doğurmaz. Peki, kaç farklı zilyetliğin korunması adına dava açılabilir, bir bakalım. Bu hususta üç farklı başlık sayabiliriz ki bunlar;
- Zilyetliğin iadesi Davası,
- Taşınmazlarda idari başvuru,
- Kuvvet kullanma yolu ile zilyetliğin korunması, şeklindedir.
Zilyetliğin İadesi Davası Nedir, İçeriğinde Neler Vardır?
Zilyetliğin iadesi davasında; içerik olarak korunan yalnızca zilyetlik kavramıdır. Yani bir zilyedin nasıl zilyet olduğu, mülkiyet sahibi olup olmadığı gibi durumların asla zilyetliğin iadesi davasında hükmü söz konusu değildir. Bunların en genel hali hukuki olarak; üstün hak iddiasında bulunamamadır. Yani şöyle ki; bir hırsız dahi zilyet olsa ve bu zilyetliğini kaybetmesinden ötürü olarak mahkemeye başvursa; ilgili zilyetliğin sağlayıcısı eşyanın sahibi gelip de bu asıl zilyedin, iddiasında bulunamaz. Eğer bulunur ise de hakim bu iddiasını ciddiye almaz. Ciddiye alınması hususunda ısrar edilir ise; hakim bu davayı düşürür ve o halde zilyetliğin iadesi davası söz konusu olmaz. Ancak zilyetliğin iadesi davasında hukuki kural; zilyetliği elinde bulundurmadır. Yani mutlaka ilgili kimse hükmen zilyet olduğunu belirtmek zorundadır. Dikkat edin; malik değil, zilyet diyoruz ısrar ile.
Zilyetliğin iadesi davasında bir zaman aşımı süresi de ön görülmektedir. O halde ilgili zilyet; öğrenmiş olduğu tarihten itibaren iki ay; ilgili olayın olduğu tarihten itibaren başlayarak genel zaman aşımı olarak da 1 yıl süreye sahiptir. Daha sonra ise; zilyetliğin iadesi davasının açılabilmesi söz konusu olmaz.
Zilyetliğin iadesi davasının mutlaka; sulh hukuk mahkemesinde açılması gerekir.
Örnek Olay
Bir otomobil sahibi olan kimsenin aracı çalınmış olsun. Eğer bu aracın kimin tarafında çalındığı bilinmiyor ise; o halde zilyetliğin iadesi davasının açılabilmesi zaten söz konusu olmaz. Ancak ilgili otomobil sahibi; otomobilini kimin çaldığını biliyor ise; o halde sulh hukuk mahkemesine konu ile alakalı olarak başvuruda bulunmalıdır. Bu başvuru esnasında mutlaka aracın kim tarafından çalındığının beyan edilmesi gerekir. Olayın olduğu tarihten itibaren iki ay; genel olarak da 1 yıl içerisinde sulh hukuk mahkemesine başvuruda bulunmuş ve hırsız olan kimseyi bilen zilyedin davası açılmış olur. Ve nihayetinde; zilyet olduğunu kişinin belirtmesi yeterli görülür. İlgili aracın sahibi olan kimse aslında bu aracı gasp yolu ile almış dahi olsa; mahkeme bu konu ile ilgilenmeyecek olup; eğer mümkün ise ilgili aracı yine zilyetliğin iadesi olarak aynı kimseye verecektir.
FAYDALI BAĞLANTILAR